ÂD KAVMİ VE ÂD KAVMİNİN HELAKI

 

 Genel kabulde ad kavminin helaki şöyle anlatılır: Ad kavminin lideri Şeddâd'tır. Temel hedefi, yeryüzündeki bütün insanları kendisine boyun eğdirmektir. Atalar dini olarak edindikleri birtakım ilahları malzeme yaparak, zorbalığı ve kan dökmeyi yasal gösterme gayretinde olmuştur. Ad kavmi peygamber Hud peygamberi yalanlayınca Allah onlardan üç yıl yağmuru kesti. Onlar yağmur için Mekke’ye bir heyet gönderdiler. Çok geçmeden gökyüzünde bulutlar görüldü. Ad kavmi, semayı baştanbaşa kaplamış bulunan bulutları görünce, birden sevindiler: “Yağmur geldi, yok bunlar, yağmurdan evvel gelen bulutlardır!” dediler. Allah da dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu kasıp kavuran üzerinden geçtiği şeyi sağlam bırakmayan, onları kül gibi eden, insanları sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp deviren, art arda yedi gece, sekiz gün devam eden bir kasırga gönderdi. Bu kasırga önce tüm evlerini, binalarını, bahçelerini tarumar etti. Böylece helak olup gittiler. Not: Kur’an’da “semayı baştanbaşa kaplayan bulut, dondurucu kasıp kavuran, üzerinden geçtiği şeyi sağlam bırakmayan kasırga” ifadeleri yoktur. Zaten o coğrafyada böyle fiziki bir olayın gerçekleşmesi de mümkün değildir. Ayrıca Rabbimiz dünyadaki zalimlerin cezasını ahırete ertelemiştir Dünyadaki çektikleri ise kendi elleriyle işlediklerinin karşılığıdır. İbrahim/42, 43 42,43Sakın şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların yaptıklarından Allah'ın duyarsız/bilgisiz olduğunu sanma! Ancak O, onları, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. Onların bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur. Hud/ 100, 101 100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır. 101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar. Bu ayetlerde, surenin başından bu yana nakledilen kıssalara işaret edilerek herkesin bu kıssalardan hisse alması istenmektedir. Kıssalardaki olaylara bakıldığında, toplumların anlatılan akıbetlere bizzat kendi davranışları sebebiyle ulaştıkları anlaşılmaktadır. Toplumlar kendi elleriyle ekmiş olduklarını biçmekte, dolayısıyla kötü akıbet konusunda hiçbir haksızlığa uğratılmamaktadırlar. Bu husus birçok ayette (Tövbe/70, Ankebut/40, Fussılet/46, Nisa/40, Kehf/49, Nahl/118) defalarca tekrarlanmıştır. Ve Nahl/23,118, Zuhruf/ 76 ve Al-i Imran/117.

 

 KUR’AN’A GÖRE İSE ÂD KAVMİ VE YOK OLUŞLARIYLA İLGİLİ BİLGİLER ŞÖYLEDİR: 

 

Kur’an’dan öğrendiğimize göre Âd kavminin bulunduğu topraklar (Ahkâf; Yemen ile Umman arasındaki geniş bir belde) oldukça verimli topraklardır. Bu sebeple toprağı ekip biçerek ve ticaret yaparak sayısız zenginliklere sahip olmuşlardır. Sarayları, köşkleri, büyük binaları ve ticarethaneleri vardır. Ad toplumu siyâsî, ekonomik açıdan büyük bir güce sahipti. İrem bağları diye anılan; muhteşem sarayların süslediği o çağda örneği hiç görülmemiş büyük bir kente sahiptiler. Âd toplumunun insanları beden yapısı olarak iri cüsseli ve çok güçlü idiler. Bu kavim büyük kayaları yontmakta ustaydılar. Bu yontma işiyle evler yaparak, gösterişli binalar, saraylar meydana getirirlerdi. Ayrıca sahip oldukları arazilerde zengin bağlar, verimli bahçeler e sahiptirler. Bu zenginlikle bunlar çok kibirlendiler, şımardılar. İnsanlara zulüm etmeye, insanlara eziyet etmeye, mazlumları ezmeye başladılar. Bir takım sahte ilahlar da edindiler. Allah bu topluma kardeşleri Hud’u elçi olarak gönderdi. Hud peygamber bunlara çok uyarıda bulundu. Ama bunlar Allah elçisi Hud’u yalanladılar. Bu sebeple Allah onları yedi gün sekiz gecelik bir süre cezalandırarak helak etti. Onları helak eden toplum onlara yaklaştığı zaman, çok gürültü çıkarıyorlar, tozu dumana katıyorlardı. Aynı Âdiyat suresindeki “Soluk soluğa koşanlar, sonra ateş saçanlar, sonra sabahtan baskın yapanlar, derken orada tozu dumana katanlar, sonra bir topluluğun en değerli kaynaklarına, varlıklarına kadar dalanlar kanıttır ki 6kesinlikle insan, Rabbine karşı çok nankördür, 7kendisi de buna kesinlikle tanıktır. 8Şüphesiz o, mal sevgisinden dolayı da kesinlikle çok katıdır” diye verilen bilgilerde olduğu gibi. Âd kavmi o toz bulutu ve aşırı gürültünün vadilerine; geçim ve servetlerinin kaynağı olan bağlarına yöneldiğini görünce “işte şimdi yandık, mahvolduk” dediler ama iş işten geçmişti. Allah onları kendilerinden daha güçlü bir toplum ile cezalandırmıştı. Hud peygamber onları “Benim Rabbim, başka bir toplumu sizin yerinize getirir” diye uyarmıştı. Onlar Hud peygambere “Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!” diye onunla alay ettiler, onu akılsızlıkla suçlalar. Şimdi ise kendilerine “Bu, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... ” denilmişti. Aynen Hud peygamberin yaptığı uyarı gerçekleşti. Yani artık kendilerinden daha güçlü bir toplum onları perişan etmişti. DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ GELİR Hud peygamber ve inananlar ise bu helakten önce Allah’ın rahmetiyle; Allah’ın Hud peygamberi vahiyle uyarması sonucu oradan uzaklaşarak/ hicret ederek kurtuldular. Âd kavminin durumu, bütün insanlara büyük bir ibrettir. Politik ve ekonomik güçlerine güvenerek şirki ve zulmü yaymak için gayret sarf eden, bütün kibirli kişi ve toplumların zaferleri geçicidir! Onlar dünyada rezillik azabıyla mutlaka cezalandırırlar. Ahiret cezası ise ayrıca çetin bir cezalandırma olacaktı.

 

KUR’AN’DA AD KAVMİ İLE İLGİLİ PASAJLAR: 

 

Olayı ayetlerin inişi sırasına göre ve bize olayın mahiyetini öğretecek sözcükleri tahlil edelim: FECR 6-8 6-13Âd toplumuna, sütunların sahibi İrem'e –ki, beldeler içinde bir benzeri oluşturulmamıştı–, KAMER 18 22 18Âd da yalanladı. Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? 19,20Şüphesiz Biz, onların üstüne, TOZ DUMAN, bir günde /uğultulu, insanları koparıp atan, uzun bir süre devam eden bir rüzgâr gönderdik; sanki onlar kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibiydiler. 21Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? 19. ayette geçen فٖي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ “نَحْسٍ Nahs” sözcüğünün öz anlamı, “toz- duman” demektir. Genellikle “uğursuz” anlamında ele alınıyor. Araplar, bu sözcüğü toz- dumanın verdiği zararlar için sebebiyet mecazı mürseli olarak kullanırlar. ARAF 65- 72 65Andolsun ki Âd'a da kardeşleri Hûd'u elçi gönderdik. O, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Hâlâ Allah'ın koruması altına girmez misiniz?” dedi. 66Toplumundan, ileri gelen kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, “Biz seni akıl hafifliği/ cahillik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz” dediler. 67-69Hûd, “Ey toplumum! Bende akıl hafifliği/ cahillik yok, velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderilerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. Sizi uyarması için içinizden bir adam üzerine Rabbinizden, size bir öğüt/kitap gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh toplumundan sonra, HALÎFELER, SONRADAN GELEN NESİLLER YAPTI VE OLUŞTURULUŞTA BOY-POS İTİBARİYLE SİZİ ARTTIRDI. 

Kurtulmanız için Allah'ın nimetlerini hatırlayın” dedi. 70Onlar dediler ki: “Demek sen Allah'a; başkasını karıştırmadan kulluk edelim ve atalarımızın kulluk ettiklerini bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!” 71Hûd dedi ki: “Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hoşnutsuzluk inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!” 72Bunun üzerine Hûd'u ve onunla beraber olan kimseleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olan kimselerin ARKADAN GELECEK NESİLLERİNİ kestik. 72. Ayette geçen” دَابِرَ Dabir” kelimesi Zariyat suresinde الْعَقٖيمَۚ Akiym” olarak yer almıştır.

 

 Sözcüklerin anlamı ARKADAN GELECEK NESİLLERİNİ KESTİK demek olduğundan onların belirli bir süreç içinde tarihten silindikleri anlaşılmaktadır. HUD 50- 60 50-52Âd'a da kardeşleri Hûd'u elçi gönderdik. O, dedi ki: “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka bir şey değilsiniz. Ey toplumum! Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yoktan yaratan üzerinedir. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Ey toplumum! Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, ÜZERİNİZE GÖKTEN BOL BOL GÖNDERSİN VE SİZİ KUVVETİNİZE KUVVET KATARAK ÇOĞALTSIN. Ve günahkârlar olarak sırt çevirmeyin.” 53-57Onlar dediler ki: “Ey Hûd! Bize bir açık kanıt ile gelmedin. Ve biz, senin sözünle ilâhlarımızı terk edecek değiliz. Biz, sana inananlar da değiliz. Ancak ‘Tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış’ diyebiliriz.” Hûd dedi ki: “Şüphesiz ben Allah'ı şâhit tutuyorum, siz de şâhit olun ki, ben, Allah'ın astlarından O'na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Hadi öyleyse hepiniz bana tuzak kurun, sonra beni hiç bekletmeyin. Şüphesiz ben gerçekten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a işin sonucunu havale ettim. Onun, perçeminden yakalayıp denetlemediği hiçbir irili-ufaklı hareket eden canlı yoktur. Şüphesiz ki benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerinedir. Buna rağmen yine de sırt çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmiş isem, işte onu tebliğ ettim. Ve benim Rabbim, başka bir toplumu sizin yerinize getirir. Ve siz O'na hiçbir şekil ve yolla zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” 58Ve ne zaman ki emrimiz geldi, Hûd'u ve o'nunla birlikte iman etmiş olan kişileri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, Biz onları çok ağır bir azaptan da kurtardık. 59,60Ve işte bu, Rablerinin ayetlerine kafa tutan, O'nun elçilerine isyan eden ve her inatçı zorbanın emrine uyan Âd toplumudur. Bu dünyada ve kıyamet günü arkalarına dışlanma takıldı. Haberiniz olsun! Âd toplumu, Rablerine inanmadılar. Haberiniz olsun! Hûd'un toplumu olan Âd toplumuna kahrolmak/tarihten silinmek verildi. ŞUARA 123- 140 123Âd, gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı. 124-135Hani kardeşleri Hûd onlara demişti ki: “Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi üzerinedir. Her yüksek tepeye, alâmet bir bina kurarak mı eğleniyorsunuz? Sonsuzlaşmanız için/sanki sonsuzlaşacakmışsınız gibi sanayi üreten yerler [fabrikalar/kaleler] mi edinirsiniz? 

 

YAKALADIĞINIZ VAKIT DE ZORBACA MI YAKALADINIZ?

 

 Artık Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Size o bildiğiniz şeyleri verenin [davarlar, oğullar, bağlar, bahçeler, pınarlar verenin] koruması altına girin. Şüphesiz ki ben, sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.” 136-138Onlar dediler ki: “Sen, öğüt versen de yahut öğüt verenlerden olmasan da bizim için değişmez. Bu, sadece öncekilerin hayat tarzlarıdır. Ve biz azaba uğratılacaklar değiliz.” 139Bunun üzerine o'nu yalanladılar da Biz kendilerini değişime/yıkıma uğrattık. Şüphesiz ki bunda kesinlikle mutlak bir alâmet/gösterge vardır, ama onların çoğu iman ediciler değillerdi. 140Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin ta kendisidir. FUSSILET 13- 16 13Buna rağmen onlar, yine mesafeli dururlarsa hemen de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd'un dehşete düşüp bayılmaları benzeri bir aklı baştan alan bir korkunç olaya karşı uyardım.” 14Hani onlara, “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin!” diye önlerinden-arkalarından [her yanlarından] elçiler gelmişti. Onlar: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz, kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri kesinlikle bilerek reddedenleriz/ inanmayanlarız” dediler. 15Âd'a gelince de onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: “Güç bakımından bizden daha çetin kim vardır?” dediler. Onlar şüphesiz kendilerini oluşturan Allah'ın güç olarak kendilerinden daha çetin olduğunu görmediler mi? Ve onlar Bizim ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı. 16Bu yüzden Biz de onlara bu EN BASİT DÜNYA HAYATINDA REZİLLİK AZABINI TATTIRMAK için o TOZ- DUMANLI günlerde bir UĞULTULU BİR RÜZGÂR gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez. 15. ayette, Âd toplumunun kendilerinden daha güçlü başka bir toplumun kontrolüne girmiş olduğu; dünyada rezillik azabıyla ve psikolojik yıkıntı ile cezalandırıldığı bildirilmektedir. AHKAF 21- 28 21Âd'ın kardeşi Hûd'u da an! Hani o, Ahkâf'ta toplumunu uyarmıştı. –Kesinlikle o'nun önünde ve ardında [her yanında], “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Şüphesiz ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum” diyen uyarıcılar geçmişti.– 22Onlar: “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, hadi o bizi tehdit edip durduğun azabı hemen getir” dediler. 23Âd'ın kardeşi; Hûd: “ Şüphesiz o azabın ne zaman geleceğine dair bilgi Allah katındadır. Ben ise size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Velâkin ben sizi cahillik edip duran bir toplum olarak görüyorum” dedi. 24,25Sonunda onu, vadilerine doğru gelen geniş bir hâlde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize BELA- MUSİBET YAĞDIRAN/yağdırmış bir GENİŞ …!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... Sonunda o hâle geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız. 26Ve andolsun ki Biz, sizi güçlü kılmadığımız şeylerde onları güçlü kılmıştık; size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik. Onlara da kulaklar, gözler ve duygular vermiştik. Buna rağmen kulakları, gözleri ve duyguları onlara hiçbir yarar sağlamadı/ kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşatıverdi. 27,28Kesinlikle, Biz kendi komşularınız olan memleketleri değişime/ yıkıma uğrattık. Ayetleri, onlar dönsünler; Allah’ın ilkelerine uygun hareket etsinler diye tekrar tekrar açıkladık. Öyleyse Allah'ın astlarından güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme tanrılar, onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme tanrılar kendilerinden ayrılıp kayboldular. Bu, onların yalanlarıdır/ uydurmakta oldukları şeydir. 24. ayette geçen “ عَارِضٌ ârız” sözcüğü “geniş” demek olup, bir sıfattır. Ama neyi nitelediği bildirilmemiştir. Ki ayetlerden anladığımıza göre istilacı güçlerin Ad toplumunun vadilerine yönelen; ortalığı toz duman, alt üst eden bir gürültünün yaygınlığını nitelemektedir. Yine yirmi dördüncü ayetteki مُمْطِرُنَاؕ sözcüğü “مطر matara” fiilinin if’al babından “امطر emtara” formunun ism-i fail veya ism-i meful olarak okunabilen bir formudur. Sözcüğün bu kalıplardaki anlamları “bize yağdıracak, bize yağdırılmış” demektir. مطر Matara” fiilinin öz anlamı “yağdırmak” demektir. Ama Kur’an (A’RAF/84, Hud/72, Hıcr/74, Şuara/ 173, Neml/58, Enfal/32, Furkan/40, Ahkaf/24) incelendiği vakit sözcüğün “امطر Emtara” formunun hep “bela, yağdırmak, ceza yağdırmak, taş yağdırmak” için kullanıldığı görülmektedir. 24. ayetteki sözcüğün anlamı Ha işte! Bu, bize bela- musibet yağdıran/ yağdırmış geniş bir toz duman, gürültülü rüzgâr… !” Kısaca “işte şimdi yandık, mahvolduk” demişlerdir. HAKKA/ 4- 8 4Semûd ve Âd, felaket kapısını şiddetli çalanı, şok edeni yalanladılar. 5Sonra, Semûd'a gelince; onlar korkunç bir sesle değişime/yıkıma uğratıldılar. 6Âd'a gelince; onlar, aşırı kibirlenen birinin yaptığı zulüm nedeniyle gürültülü ve azgın bir rüzgâr ile değişime/yıkıma uğratılıverdiler. 7Allah, o fırtınayı üzerlerine yedi gece ve sekiz gün; geceli gündüzlü peş peşe musallat etmişti. Öyle ki, o toplumu, fırtınanın içinde, içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş hâlde görürsün. 8Bak şimdi görebilir misin onlara ait herhangi bir kalıntı? 6. ayette geçen عَاتِيَةٍۙ sözcüğü, “aşırı kibirlenen birinin yaptığı zulüm” demektir. Bu demek oluyor ki Ad kavmi kendilerinden daha çok kibirli, daha güçlü birilerinin hışmına uğramışlardır. Eski uygarlıklar bilindiği gibi birbirini tamamlamaz güçlü olan zayıf olan toplumu yok ederdi Dinsizin hakkından imansız gelir Atasözümüze örnek bir olaydır. Sözcüğün sonundaki “te” seci içindir. Bu surede buna benzer birçok seci için ek harf vardır. 7. ayet حُسُوماً Bu sözcük birbiri ardınca demektir ki, kamer 19’daki مُسْتَمِرٍّۙ sözcüğüyle aynı anlamdadır. ZARİYAT 41 42 41. ayetteki الْعَقٖيمَۚ akıym sözcüğü de A’raf/ 72’deki دَابِر Dabir sözcüğüyle aynı anlamdadır. 42. ayetteki “الرَّمٖيمِ remiym” sözcüğü, onarıma ihtiyaç duyan kemik kırıkları, odun kırıkları demektir. 41,42Âd'da da alâmetler/ göstergeler vardır. Bir zaman Biz onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayan, sadece onu onarıma ihtiyaç duyan kemik, ODUN- KERESTE PARÇALARI gibi yapan, soysuz bırakan bir rüzgâr gönderdik. 100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır. 101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar. (Hud/ 100, 101) 38Âd ve Semûd toplumlarını değişime/ yıkıma uğrattık. Onların değişime/ yıkıma uğramaları, onların yurtlarından size kesinlikle besbelli olmuştur. Ve şeytan onlara, yaptıklarını süsledi de onları yoldan alıkoydu. Hâlbuki onlar görüp anlayan kimselerdi. 39Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da yıkıma uğrattık. Andolsun ki Mûsâ onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, geçiciler değillerdi. 40İşte hepsini günahları sebebiyle yakaladık: Onlardan kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, onlardan kimini korkunç bir ses yakaladı, onlardan kimini yerin dibine geçirdik, onlardan kimini de suda boğduk. Ve Allah onlara haksızlık etmiyordu velâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ediyorlardı. (Ankebut/38- 40) Bu ayet grubunda Ad ve Semud, Karun, Firavun ve Haman grubu hatırlatılmıştır. Helak edilmiş olan bu toplumların kalıntıları ortadadır. Bu toplumlar şeytana uymuşlardı, şeytan her yaptıklarını kendilerine güzel göstermekteydi. Onlar, şeytanın bu tuzağına düştüler. Hâlbuki görüp anlayan kimselerdi, kendilerini kurtaracak akla da sahiplerdi. Ne var ki, kendi değerlerini bilmemişler, kendilerine verilen aklı ve zekâyı değerlendirmemişlerdir.