مستقرّMÜSTAKARR” VE ” مستودعMÜSTEVDA” SÖZCÜKLERİ

Ayette geçen “el-müstekarr” sözcüğü “yerleşik yer”, “el-müstevda`” sözcüğü de “geçici yer” demektir. Allah’ın her canlının “yerleşik” ve “geçici” yerlerini bilmesi demek, canlıların hem ema­net edildikleri, hem de sonradan mekân tuttukları yerlerin Allah tarafından biliniyor olmasıdır. Bu yerler ne kadar değişikliğe uğrarsa uğrasın, Allah’ın bilmesi bakımından herhangi bir durum değişikliği (ya da “zorluk”) oluşturmaz. Meselâ:
– Bir kimse belli bir adreste ikamet ederken, bazı sebeplerle başka şehirlere, başka ülkelere gidebilir; nereye giderse gitsin, Allah o insanın nerede olduğunu bilir.
 Bir kimsenin her gün yattığı yer ile öleceği yer aynı olmayabilir; ancak Allah her ikisini de bilir.
 Bir sperm hücresi babanın vücudunda yaratılır, sonradan yeri değişerek annenin yumurta hücresine girer. Allah bu hücrenin de ne zaman, nerede olduğunu tam olarak bilir.

 Bir bakteri belli bir yerde oluşur, sonra da değişik yollarla başka canlıların vücutlarına girer ve orada faaliyet gösterir. Allah o bakterinin de nerede ve hangi faaliyette bulunduğunu bilir.

Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur:
Gaybın anahtarları da yalnızca O’nun katındadır. O’ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir O… O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta bulunmasın. (En’am/59)
Konumuz olan ayet, bize göre, yukarıda saydıklarımızın dışında bir başka anlam daha içermektedir. O da “insanın kendisine ait bilgilerle beraber diriliş gününe kadar emanet olarak durduğu yerin Allah tarafından biliniyor olması”dır. Bu anlamın biraz daha ayrıntılı açıklanabilmesi için şu ayetlerin hatırlanması gerekir:
1. Ayet: “O gün, o insan, önden yolladığı ve geriye bıraktığı şeyler ile haberlenir. (Kıyamet/13)
“O GÜN”
“اليوم Yevm” sözcüğü Kur’an’da sadece “gün” anlamında değil, “evre, devre, etap” anlamlarında da kullanılmıştır. Bu sözcük Kur’an’da bazen kısa bir “an”ı, bazen de uzun “yıllar”ı işaret etmektedir. Meselâ Rahman/29’da “an” anlamına gelen “yevm” sözcüğü, Hud/7 ve Fussılet/9, 10’da “uzun yıllar” anlamına gelmektedir.
Bize göre, bu ayetlerdeki “o gün”, yukarıdaki olayların meydana geldiği ve inançsızların “Kaçacak yer neresi!” diyerek âdeta kaçacak delik aradığı, yani gözün fal taşı gibi açıldığı, Ay’ın tutulduğu, Güneş ve Ay’ın birleştiği gündür, ölüm anıdır.

İşte “o son an”da, insanın yaratılışta içine yerleştirilmiş biyolojik “çip”ler [hafıza işlevini gören sinir hücreleri] görev başına gelip kayıttaki bilgileri insanın görüşüne arz ederler. İnsan artık vicdanıyla baş başa kalmış ve yaptıklarının azabını vicdanında duymaya başlamıştır. Böylece insanın kendi aleyhine hem tanık hem de ihbarcı olacağı dönem o ölüm anıyla başlamıştır. Tabiî ki bu süreç ahirette de devam edecektir.

Hafıza hücrelerinin görev başına geleceğine ve kişinin yaptıklarını eksiksiz olarak bildireceğine dair görüşümüz, bilimsel araştırmalardan da destek almış durumdadır. Dr. Pınar Uysal Onganer bir makalesinde şunları söylemektedir:
“… Kaliforniya’da bulunan Salk Enstitüsü Biyoloji Bölümü nörobiyologları [sinir biyologları], “Neuron” dergisinde konu ile ilgili bulgularını yayınladılar. Yaptıkları deneysel çalışmaları ile, unuttuğumuzu sandığımız için şemsiye almadığımıza inandığımız hâlde, aslında beynimizin hatırladığını kanıtladılar. … Dr. Thomas D. Albright ve ekibi, maymunların beyinlerinde neler olduğunu anlamak için ‘İnferior Temporal Korteks’teki [İTK] sinir hücreleri sinyallerini incelemişler. İTK, beynin ‘görsel tanıma’ ve hatırlamadan sorumlu alanıdır. Elektriksel olarak bu bölgenin uyarılmasının, geçmişte yaşanan olaylara ait görsel halüsinasyonlara neden olduğu gösterilmiştir. Ayrıca İTK’nın görsel hafızanın depolanması ve gerektiğinde çağırılmasında rolü olduğu düşünülmektedir.” (11 Şubat 2006 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Bilim Teknik ekinden)
2. Ayet: “Ve O [Allah], kulları üzerinde Kahir’dir [hükümranlığı sürdürür] ve O, sizin üzerinize koruyucular [bellekler] gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz hiç eksik-fazla yapmadan onu vefat ettirirler.” (En’am/61)
“Koruyucular” olarak çevirdiğimiz sözcük, ayetin orijinal metninde “Hafaza” olarak geçmektedir. Bu sözcüğün kök anlamı “korumak”tır. “Koruyucular” anlamına gelen “Hafaza” ile “bellek” anlamına gelen “Hafıza” sözcüğünün aynı kökten türetilmiş olması özellikle dikkat çekicidir. Görüldüğü gibi, ayet, insan yapısında hafıza işlevini gören hücrelerin [belleklerin] varlığını ispatlamaktadır. Çünkü Allah’ın vefat ettirdiği sırada kullarına göndereceğini bildirdiği “muhafızlar [koruyucular]”, insana takdim ve tehir ettiğini eksiksiz haber veren, bir bakıma, insana kendi hayatının “Z” raporunu çıkartan “bellekler”dir.
3. Ayet: “Biz yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette bilmişizdir. Yanımızda çok iyi kaydedip muhafaza eden bir kitap da vardır.” (Kaf/4)
Bu ayet, inkârcıların “Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu uzak bir dönüştür”şeklindeki bahanelerine verilen cevaptır. İnkârcıların yeniden dirilmeyi alışılmıştan uzak [imkânsız] zannetmeleri, yaratılış gerçeğini ve yaratılışın bütün bölümlerini ayrıntılarıyla bilmemelerinden [bilgisizlikten] kaynaklanmaktadır. Hayatın bütün sırları keşfedilmiş olsa idi, herhâlde ölümden sonra dirilme de akıllara pek uzak gelmezdi. Ne var ki, Yüce Allah bu sırları bilmekte ve ona göre yaratmaktadır:
De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve O, her yaratmayı çok iyi bilir.” (Ya Sin/79)

Öldükten sonra çürüyüp toprak olanlara ne olduğu, varlıkları nelerin oluşturduğu, onları oluşturan parçalar arasındaki bağların niteliği, bu parçalardan nelerin kaybolup nelerin kaybolmadığı, nelerin şekil değiştirerek mevcut kaldığı [varlıklarını koruduğu] gibi hususlar ancak Rabbimiz tarafından bilinebilecek sırlardır. Rabbimiz varlıklarla ilgili tüm bu hususları noksansız olarak bilmekte, yarattığı hayata ilişkin tüm sırları kendi ilminde bulundurmaktadır. Ayette yaratılışla ilgili tüm bilgilerin korunduğu bildirildiğine göre, insanların öldükten sonra çürüyüp toprağa karışmaları onların kaybolup gittikleri anlamına gelmez. Hayatın bu topraktan [maddeden] yeniden başlaması, daha önce bir kez gerçekleşmiştir ve sürekli gerçekleşmeye devam edip gitmektedir. 

Yukarıdaki üç ayeti göz önünde bulundurarak “müstakarr” ve “müstevda” sözcükleri ile ilgili olarak yukarıda verdiğimiz son anlamın açıklaması şu şekilde yapılabilir:

İnsanın yapısında kendisi hakkındaki tüm olayları kayda geçiren bellek hücreleri mevcuttur. Hatta tüm hücrelerin bellek özelliğine sahip olmaları ihtimali de uzak değildir. Bu bellek hücreleri, ölüm anında işlevlerini yerine getirerek vefatın gerçekleşmesini sağlamaktadırlar. Konumuz olan ayetteki “O [Allah], onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir” ifadesinden, bu hücrelerin ölüm sonucu toprağa karışıp yok olmadığı ve Allah’ın insanların tüm hayatlarının kayıtlarını taşıyan bu muhafızların [bellek hücrelerinin] nerede bulunduklarını bildiği anlaşılmaktadır.
Bunun böyle olması, reenkarnasyon ile izah edilmeye çalışılan bazı olaylara yeni bir açıklama imkanı getirmektedir. Bilindiği gibi, dünyaya gelmeden önce başka bir hayat yaşadığını iddia edip o hayatına dair önemli ayrıntılar veren bazı insanlardan bahsedilmektedir. Tenasuh [Ruh Göçü] inancına dayanak yapılmaya çalışılan bu tür vakalar, bir insanın zaman içinde farklı bedenlerde yaşadığına kanıt olarak yorumlanamaz. Çünkü ölen bir insan ne bir daha hayata dönebilir, ne de bir başka insanın bedeninde yeni bir hayata geçebilir. Bunda hiçbir kuşku yoktur. Ancak geçmişte başka hayatlar yaşadığını iddia edenler arasından yalancı, şarlatan veya patolojik kişilikli olmadıkları belirlenenler çıkarsa, bunların durumu nasıl açıklanmalıdır?
Konumuz olan ayette, Rabbimizin her şeyin takipçisi olduğu, hiçbir olgu, olay ve nesnenin O’nun ilmi ve kontrolü dışında bulunmadığı bildirilmektedir. Bu ayetin bizim öngördüğümüz anlamı çerçevesinde olaya şöyle bir açıklama getirilebilir:
Asırlar önce yaşamış bir kişiye ait bellek hücrelerinin sindirim ya da solunum yoluyla herhangi bir kişinin vücuduna girmesi ve orada emaneten durması, o kişinin de bu bellek hücrelerindeki kayıtları kendi geçmişi imiş gibi hatırlayıp anlatması mümkündür.
Sonuç olarak, bu ayetin mesajı şu şekilde takdir edilebilir: “Alîm olan Allah`tan saklanarak cezadan kurtulabileceğinizi sanmanız akılsızlıktan başka bir şey değildir. O, küçücük bir serçenin yaşadığı yuvayı, minnacık bir sineğin bulunduğu deliği bile bilir ve her nerede yaşıyorlarsa onların rızklarını tedarik eder. Her yaratığın devindiği ve ikamet ettiği yeri bilir ve onları belirli bir vakte kadar yaşatır, sonra öldürür.”

Hud suresinden alıntıdır.