"Kelâle" sözcüğü, "yürümekten yorgun düşme, aciz olma, yorgunluktan kuvvetin gitmesi" anlamlarındaki "kll" fiilinin mastarıdır. Kesici yerleri işe yaramaz hale gelmiş bıçak ve kılıca, kimsesiz, desteksiz kalmış yetime ve hamile olduğu dönemde saldırganlığını yitirmiş yırtıcı hayvana da "Kell" denir. (Lisan ül Arab c. 7, s; 713-717, Tac ül Arus; c. 15, s.659-663, Zemahşeri c. 1, s; 510)
Bu Türkçemizdeki "kelerme, kelleşme" sözcüğünün tıpatıp anlamıdır. "Kel" sözcüğü dilimize farsça'dan (aslında Farsça'ya Arapça'dan geçmiştir.) "saçı dökülmüş" anlamıyla girmiş olsa da dilimizde "kel" sözcüğü mecazen "zayıf düşmüş, cılız" anlamında da kullanılır. Her ne kadar TDK'da "kelerme" sözcüğü henüz gözükmese de Anadolu'da "yıpranmış, zayıf düşmüş" şeylere "kelermiş" denir.
"Kll" kökünden türeme sözcükler Kur'an'da üç yerde yer alır: Nisa; 12, 176'da "kelale" olarak; bir de Nahl; 76'da "kell (zayıf, güçsüz olduğundan yük haline gelmiş)" anlamında yer alır.
Bu sözcük "dıştan kuşatma (yakın kimsesi olmadığından uzak olanların mirasçı olması)" anlamıyla da açıklanabilirse de buna aslında lüzum yoktur. Sözcüğün vazı' anlamı yukarıdaki naklettiğimizdir.
Miras Hukukunda "Kelale"
Bu sözcük miras hukukunda yüzeysel ve mesnetsiz rivayetlerdeki nakillere göre ele alınmış bunun sonucunda da işin içinden çıkılmaz, çelişkiye uzanan bir durum ortaya çıkmıştır. Genellikle "kelale" sözcüğünü "mirasta validi ve veledi olmayan" olarak ele almışlardır. "Valid" sözcüğü yapı olarak "baba"yı, "veled" sözcüğü "erkek çocuğu" ifade eder. O nedenle uzun zamandan beri yapılan çevirilerde "babasız ve çocuksuz" anlamı ile ifade edilmiştir.
Aslında örfte "valid" sözcüğü hem anayı babayı "veled" sözcüğü de hem kız hem oğlan çocuğunu ifade eder. Kur'an'da ana-baba ifadesinin "valideyn"; oğlan çocuk-kız çocuk ifadelerinin "veled, evlad" sözcükleriyle kullanıldığını onlarca ayette görmek mümkündür.
Aslında örfte "valid" sözcüğü hem anayı babayı "veled" sözcüğü de hem kız hem oğlan çocuğunu ifade eder. Kur'an'da ana-baba ifadesinin "valideyn"; oğlan çocuk-kız çocuk ifadelerinin "veled, evlad" sözcükleriyle kullanıldığını onlarca ayette görmek mümkündür.
Kutrub: "el Kelaletü ismün limaada ebeveyni ve'l-ah (kelale, ana-baba ve kardeşin dışındaki şeylerin adıdır)" der. Yani "anasızlık-babasızlık ve kardeşsizlik" der. (el Müfredat s; 437) Görüldüğü üzere Kutrub, anayı sözcük anlamına katarken bu kez çocukları dışlamıştır.
Rivayet destekli yorumlardan yola çıkılırsa mutlak surette hatalı bir sonuca varılmaktadır. Onun için sözcüklerin öz anlamları dikkate alınmalıdır. Böyle olunca da "kelale"nin anlamı: "Zayıf düşmüş, kimsesiz, desteksiz kalmış" demek olur. İnsan bu duruma ancak eşi, usul ve furuu (eşi, anası-babası ve çocukları; oğlan-kız) olmadığı zaman düşer. Kişiler eş ve usul ve füruuna bakmakla, onu zayıf ve desteksiz bırakmamakla yükümlüdürler. Hatırlanacağı üzere eşe ve usul ve furua işte bu nedenle zekat ve sadaka verilmez, verilemez.
Nisa suresinin 12 ve 176. ayetlerine konu edilen "kelale" hali işte bu haldir. Yani "eşsizlik, anasızlık-babasızlık ve oğlan-kız çocuksuzluk" halidir.
Ayet bu anlamda değerlendirildiğinde bırakın hesapta tutarsızlığı ve Kur'an'da çelişkiyi "kelale" halinde vefat eden kimselerin terekesinden beytülmale (hazineye) de pay kaldığı görülecektir.