Ey insanlar!
Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah’ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.
Ve eğer ki yetimleriniz konusunda hakkaniyetsizlikten korktuysanız; o takdirde yetimlerin kadınlarından/ yetimlere bakmak zorunda kalmış kadınlardan, sizin için hoş olanlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Şâyet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini ya da yasalar çerçevesinde himayenizde bulunan kadını nikâhlayın. Bu, haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.
Ve yetimlerin kadınlarına mehirlerini seve seve veriniz. Artık kendileri alacaklarından bir kısmını size hoş ederlerse/ikramda bulunurlarsa da onu afiyetle, çekinmeden yiyiniz.
Ve Allah’ın, ayakta kalmanız için size vermiş olduğu mallarınızı bu aklı ermezlere/reşit olmamış yetimlere vermeyiniz. Ve onları o mallarda rızıklandırın ve onları giyindirin. Ve onlara örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz söyleyin.
Ve bu yetimlerinizi nikâha ulaşıncaya kadar sıkı bir eğitim vererek olgunlaştırınız. Sonra da eğer kendilerinde rüşt/erginlik çağına ulaşmışlık hissederseniz, mallarını kendilerine hemen teslim ediniz. Onlar büyüyecekler diye onların mallarını saçıp savurup yemeyin de. Ve kim zengin ise artık o iffetli davransın. Kim de fakir ise artık o da örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde yesin. Sonra da yetimlerin mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman onlar üzerine şâhit tutunuz. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.
Ana-baba ve akrabaların ölüp de geride bıraktıkları şeylerde erkek yetimlere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabaların ölüp de geriye bıraktıklarından az olsa da çok olsa da farz kılınmış bir nasip olarak kız yetimlere de bir pay vardır.
Miras bölüşülmesine yakınlar, yetimler ve miskinler hazır bulunduğu zaman da onları ondan rızıklandırın ve onlara örfe uygun/ herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz söyleyin.
Ve kendileri arkalarında zayıf soy bıraktıkları takdirde endişe edecek olanlar, ürpersinler! Ve de Allah’ın koruması altına girsinler ve belgelenmiş söz söylesinler.
Kesinlikle, yetimlerin mallarını haksız yere yiyen kimseler, kesinlikle karınlarının içinde ateş yerler. Ve yakında ateşi alevli cehenneme yaslanacaklardır.
(92/4, Nisâ/1-10)
-530-
Ey insanlar!
Ve Biz, anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için mirasçılar belirledik. Yeminlerinizin bağladığı kimseler; sözlü, senetli, yasal borçlu olduğunuz kimseler onların nasiplerini de hemen verin. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi şâhittir.
Allah size evlatlarınız hakkında Allah’tan bir taksim olarak yükümlülük ulaştırır:
Erkek için, iki kadın payı kadardır. Eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman geride bırakılmış şeylerin üçte-ikisidir.
Ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona yarısıdır.
Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana-babanın her birine altıda-bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, o zaman anası için üçte-birdir.
Eğer ölenin kardeşleri varsa anası için altıda-birdir.
Bu paylar, ölenin yaptığı vasiyet ve borçlardan sonradır. Babalarınız ve çocuklarınız; hangisinin size yarar bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Ey peygamber/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Sizden kelâle/birinci derecede mirasçısı olmayan kişiler hakkında fetva istiyorlar. Deyinki:
“Allah, size fetva verecektir.”
– Çocuğu olmayan, kız kardeşi bulunan bir kişi ölürse, bıraktığı şeyin yarısı kız kardeşinindir.
– Ve oğlan kardeş, kız kardeşin çocuğu yoksa ona mirasçı olur.
– Eğer çocuksuz oğlan kardeşe mirasçı olan kız kardeşler, iki kişi iseler çocuksuz ölen oğlan kardeşin bıraktığının üçte-ikisi onlarındır.
– Eğer çocuksuz ölen kişinin kardeşleri erkek ve kadın kardeşler iseler, o zaman erkek için iki kadının payı vardır. Allah, sapmayasınız diye açığa koyuyor ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir.
Şâyet bir çocukları varsa o zaman yapmış olduğu vasiyet ve borçtan sonra mirasın dörtte-biri sizindir.
Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınızın dörtte-biri hanımlarınızındır.
Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınızın, yapmış olduğunuz vasiyet ve borçtan sonra sekizde-biri hanımlarınızındır.
Eğer ölen bir erkek veya kadın, birinci dereceden mirasçısı; eşi, çocuğu ve ana-babası olmadan miras bırakıyor ve kendisinin bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan her birine, yapmış olduğu vasiyet ve borçtan sonra, zarara uğratılmadan altıda-biridir.
Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler, üçte-birde ortaktırlar.
Bunlar, Allah tarafından bir ulaştırılmış yükümlülüktür. Ve Allah en iyi bilen ve çok yumuşak davranandır.
(92/4, Nisâ/33, 11, 176, 12)
-531-
Ey iman etmiş kişiler!
Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.
Ve kim, düşmanlık ve şirk koşmak sûretiyle yanlış iş olarak bu yasakları işlerse, yakında Biz onu ateşe sokarız. Ve onu ateşe atmak, Allah’a çok kolaydır.
Eğer siz, yasaklandığınız şeylerin büyüklerinden sakınırsanız, kötülüklerinizi sizden örteriz. Ve sizi saygın giriş yerine girdiririz.
Ve Allah’ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah’ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.
İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Elçisi’ne itâat ederse Allah onu, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İşte bu da, çok büyük kurtuluştur.
Ve kim Allah’a ve O’nun Elçisi’ne karşı gelir ve O’nun sınırlarını aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalmak üzere cehenneme girdirir. Ve alçaltıcı azap onun içindir.
(92/4, Nisâ/29-32, 13-14)
-532-
Ey insanlar!
Kadınlarınızdan aşırılığa gidenlere/ cinsel sapıklık edenlere, kendinizden onların aleyhine hemen dört şâhit getirin; şâyet onlar şâhitlik ederlerse, artık o kadınları, ölüm onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıncaya ya da Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde tutun.
Sizlerden cinsel sapıklık eden iki er kişi, hemen her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe ederler de düzeltirlerse artık onlardan mesafeli durun. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verendir, çok merhamet edendir.
(92/4, Nisâ/15-16)
-533-
Ey insanlar!
Allah’ın üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerinkidir. İşte bunlar, Allah’ın tevbelerini kabul ettikleridir. Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm koyandır.
Ve tevbe, kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler ve de Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten birileri olarak ölenler için değildir. İşte bunlar, Bizim kendileri için acı bir azap hazırladıklarımızdır.
(92/4, Nisâ/17-18)
-534-
Ey iman etmiş kişiler!
Kadınlara zorla mirasçı olmanız/ mallarından istifade etmek amacıyla onların sizden ayrılmasını engellemeniz size helal olmaz. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, açık bir fahişe [çirkin bir hayâsızlık/zina] getirmedikleri sürece onları sıkıştırmayınız. Ve onlarla örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen yollarla ilişkide bulununuz. Ve eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah sizin hoşlanmadığınız şeyde birçok hayır oluşturacak olabilir.
Ve eğer bir eşin yerine bir eş değiştirmek istediyseniz, onlardan birine yüklerle vermiş de bulunsanız, artık ondan bir şey geri almayınız. Onu bir iftira ve açık bir günah olarak alır mısınız?
Ve birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir söz almışken verdiğinizi nasıl alırsınız?
Ve kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz bu, çirkin bir hayâsızlıktır ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü bir yoldu o!
Size, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan anneleriniz, sütten kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, birleşme yaptığınız kadınlarınızın eski kocalarından doğup evinizde bulunan üvey kızlarınız –birleşme yapmadıysanız size bir sakınca yoktur–, kendi sulbünüzden olan oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşin arasını birleştirmeniz –eski yapılıp geçenler hariç–, yeminlerinizin sahip oldukları hariç, muhsan/nikâhlı kadınlar da haram kılındı. Allah çok affedici, çok merhametlidir. Bunlar Allah’ın üzerinize yazdığıdır.
Bunların dışında iffetlerinizi koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla, muhsınlaşacak/evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan ne ile yararlandıysanız, zorunlu bir görev olarak mehirlerini ödeyiniz. Zorunlu ödemenizden sonra, rızalaştığınız şeyde size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah en iyi bilen ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler koyandır.
Ve sizden her kim hür mü’min kadınları nikâh edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da, yasal çerçevede himayenize verilen, mü’min genç kızlarınızdan/hizmetçilerinizden nikâhlamak var. Ve Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Sizin bazınız, bazınızdandır. O hâlde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen sahiplenilmiş kadınlar olmak üzere yakınlarının izniyle/ bilgileri ile yasal çerçevede himayenize verilen kadınları nikâhlayın ve örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde mehirlerini verin. Sahiplenildiklerinde fahişe işlerlerse, o zaman onlara hür kadınlara verilen azabın yarısı verilir. –İşte bu sizden günah işlemekten ürperen kimseleredir.– Ve eğer sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Allah, sizin için açığa koymak, sizi, sizden öncekilerin uygulamalarına kılavuzlamak ve hatalardan dönüşünüzü kabul etmek istiyor. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Ve Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyan kimseler de, sizin doğru yoldan büyük bir meyil ile eğilmenizi istiyorlar.
Allah, sizden hafifletmek istiyor. Ve şüphesiz insan çok zayıf yaratılmıştır.
(92/4, Nisâ/19-28)
-535-
Ey insanlar!
Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah’a itaat edicidirler; Allah’ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah’ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Ve eğer karı-kocanın arasının açılmasından korktuysanız, o zaman bir hakem erkeğin yakınlarından, bir hakem de kadının yakınlarından kendilerine gönderin. Bu karı-koca gerçekten barışmak isterlerse, Allah karı-kocanın arasında geçim verir. Şüphesiz Allah, çok iyi bilendir, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.
Ve eğer bir kadın, kocasının hâlinden; diklenmesinden veyahut kendisinden uzaklaşmasından korkarsa, artık aralarında bir barış yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Ve barış hayırlıdır. Ve nefisler kıskançlığa hazır kılınmıştır. Eğer iyileştirir-güzelleştirirseniz ve Allah’ın koruması altına girerseniz, artık şüphesiz Allah yapmış olduğunuz şeylere haberdardır. Ve kadınlarınız arasında adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız da asla güç yetiremezsiniz. Öyleyse birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Ve eğer düzeltirseniz ve Allah’ın koruması altına girerseniz artık şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. Eğer onlardan karı-koca ayrılırlarsa, Allah, hepsini geniş armağanlarından zenginleştirir. Ve Allah, ilmi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
(92/4, Nisâ/34-35, 128-130)
-536-
Ey insanlar!
Ve Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve de anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, uzaktan komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş kimselere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen; cimrilik eden, insanlara cimriliği emreden ve Allah’ın kendilerine armağanlarından verdiklerini gizleyen kimseleri ve Allah’a ve âhiret gününe iman etmedikleri hâlde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri sevmez. Ve Biz, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere alçaltıcı bir azabı hazırladık. Ve şeytan kimin için akran/yakın arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır!
Bir de bunlar, Allah’a ve âhiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın kendilerini rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcasalardı, zarar mı görürlerdi? Ve Allah onları çok iyi bilendir.
Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır. Ve Kendi katından büyük bir ecir verir.
Ey Allah’ın elçisi/ Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve sizi de işte onların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman bakın nasıl?
İnkâr eden ve Elçi’ye isyan eden kimseler, o gün toprağa karışıp gitmeyi isterler. Allah’tan hiçbir sözü gizleyemezler de.
(92/4, Nisâ/36-42)
-537-
Ey iman etmiş kişiler!
Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de –yolcu olanlar bu hükmün dışındadır– yıkandırılıncaya kadar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarına] yaklaşmayın/ toplum içine çıkmayın. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz tuvaletten geldiyse veya kadınlarla temaslaştıysa, su da bulamamışsanız o zaman, hemen tertemiz bir toprağa yönelin. Sonra da yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
(92/4, Nisâ/43)
-538-
Ey insanlar!
Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olan kimseleri görmüyor musunuz? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin hak yoldan sapmanızı istiyorlar.
Ve Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Ve yol gösterici, koruyucu yakın olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.
Yahudileşmişlerden bir kısmı kelimelerin yerlerini/ öz anlamlarını değiştirirler, dillerini eğerek-bükerek ve dine saldırarak Peygamber’e karşı, “İşittik ve karşı geldik/iyice sarıldık”, “Dinle, dinlemez olası”, “raina” [güdüşelim, bizim çobanımız] derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam/doğru olacaktı; fakat bile bile gerçeği kabul etmemeleri sebebiyle Allah onları dışlayıp gözden çıkarmıştır. Artık pek az inanırlar.
(92/4, Nisâ/44-46)
-539-
Ey Kitap verilmiş kimseler!
Biz, birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut Sebt halkını dışlayıp gözden çıkardığımız gibi onları dışlamadan önce yanınızda bulunanı doğrulamak üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Ve Allah’ın emri yerine gelecektir.
Şüphesiz Allah, Kendisine ortak kabul edilmesini asla bağışlamaz. Bunun altındaki günahları dilediği kimseler için bağışlar. Kim Allah’a ortak tanırsa, şüphesiz pek büyük bir günah işlemiş olur.
(92/4, Nisâ/47-48)
-540-
Ey inananlar!
Kendilerini temize çıkaranları görmüyor musunuz? Tam tersi Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Onlara kıl kadar haksızlık edilmez.
Bak Allah’ın aleyhine nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olan şu kimseleri görmüyor musunuz?! Onlar, puta ve tağuta inanıyorlar. Ve Allah’a inanmayan kimseler için, “Bunlar, mü’minlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar.
İşte onlar, Allah’ın dışladığı kimselerdir. Allah kimi dışlayıp gözden çıkarırsa, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.
Yoksa onlar için dünya yönetiminden bir pay mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir hurma çekirdeğinin oyuğunu bile vermezlerdi.
Yoksa onlar insanları, Allah’ın onlara armağan olarak verdiği şey için kıskanıyorlar mı? Bakın şüphesiz Biz, İbrâhîm soyuna da kitap ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri vermiştik. Hem de onlara büyük bir hükümranlık verdik.
İşte Yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. Ve çılgın alevli ateş olarak cehennem yeter.
(92/4, Nisâ/49-55)
-541-
Ey insanlar!
Şüphesiz ki âyetlerimize inanmamış şu kişileri Biz yakında ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye, derilerini başka deriler ile değiştireceğiz. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, en iyi yasa koyandır.
Ve iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları, içinde sonsuz olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz [kin gütmeyen, kıskançlık duymayan] eşler vardır. Ve onları, koyu bir gölgeliğe girdireceğiz.
(92/4, Nisâ/56-57)
-542-
Ey inananlar!
Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir.
Ey iman etmiş kimseler!
Allah’a itaat edin, Elçi’ye ve sizden olan emir sahibine/yöneticiye itaat edin. Sonra, eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve âhiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi’ye havale edin. Bu, daha iyidir ve en uygun çözümü bulmak bakımından daha güzeldir.
(92/4, Nisâ/58-59)
-543-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Kesin olarak, inanmamakla emrolundukları tâğutu aralarında hakem yapmak isteyerek kendilerinin, Elçimiz Muhammed’e indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri süren şu kişileri görmediniz mi/hiç düşünmediniz mi? Şeytan da onları uzak/geri dönülmez bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.
Ve onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Elçi’ye gelin!” denince, o münâfıkların senden uzaklaştıkça uzaklaştıklarını görürsünüz.
Elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman bakın nasıl oldu!
Sonra, “Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik” diye Allah’a yemin ederek size geldiler. İşte onlar, Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir, artık siz onlardan mesafelenin ve onlara öğüt verin. Ve onlara, kendileri hakkında, derinden etkileyecek güzel söz söyleyin!
(92/4, Nisâ/60-63)
-544-
Ey Elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve Biz, her elçiyi sadece, Allah’ın izniyle/ bilgisi ile itaat olunsun diye gönderdik. Ve eğer onlar şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ettikleri zaman size gelseler de Allah’tan bağışlanmalarını isteselerdi, siz de onlar için bağışlanma isteseydiniz, kesinlikle Allah’ı tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, çok merhamet eden olarak bulurlardı.
Artık, hayır! Rabbinize andolsun ki onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde sizii hakem yapıp sonra da sizin Kur’an’a göre verdiğiniz hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadıkça ve tam bir güvenlikle güvenlik sağlamadıkça iman etmiş olamazlar.
Eğer Biz onlara: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ve eğer onlar, öğütlendikleri şeyleri yapsalardı, elbette kendileri için daha hayırlı ve sebat etmede daha kuvvetli olurdu. Ve o zaman kesinlikle kendilerine nezdimizden çok büyük bir ödül verirdik. Ve onları kesinlikle doğru yola kılavuzlardık.
Kim de Allah’a ve Elçi’ye itaat ederse artık onlar, Allah’ın, peygamberlerden, dosdoğru kimselerden, şehitlerden ve sâlihlerden kendilerine nimet verdiği kişilerle beraberdir. Ve bunlar arkadaş olarak ne güzeldir! Bu, Allah’tan bir armağandır. En iyi bilen olarak Allah yeter.
(92/4, Nisâ/64-70)
-545-
Ey iman etmiş kişiler!
Önleminizi alın, sonra da onlara karşı ya küçük birlikler hâlinde sefere çıkın veya topluca sefere çıkın.
Şüphesiz sizden bir kısmı da kesinlikle ağır davranır. Sonra size bir musibet isabet edince: “Kesinlikle Allah bana lutfetti de onlarla beraber tanık olarak bulunmadım” der.
Ve eğer size Allah’tan bir armağan isabet ederse, kesinlikle, sanki sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, şüphesiz: “Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da çok büyük başarıya erseydim!” diyecektir.
O hâlde basit dünya hayatını, âhiret karşılığında satacak kimseler, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, artık Biz ona çok büyük bir ödül vereceğiz.
Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri bu halkı kendi benliklerine haksızlık eden kimseler olan memleketten çıkar, nezdinden bize bir koruyucu, yol gösterici yakın, nezdinden iyi bir yardımcı kıl” diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?
İman etmiş kimseler, Allah yolunda savaşırlar. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş kişiler de tâğut yolunda savaşırlar. O hâlde siz şeytanın yakınları, yardımcıları ile savaşın. Şüphesiz şeytanın tuzağı çok zayıftır.
(92/4, Nisâ/71-76)
-546-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Kendilerine, “Elinizi çekin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin” denilenleri görmediniz mi/ hiç düşünmediniz mi?
Sonra savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah’a duydukları saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti gibi yahut daha şiddetli olarak insanlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyarlar. Ve “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler.
Deyin ki: “Dünyanın kazanımı, çok azdır. Âhiret ise Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için daha hayırlıdır ve siz “bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar” bile haksızlığa uğratılmayacaksınız. Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde bulunsanız bile.”
Ve onlara bir iyilik isabet ederse, “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, “Bu sendendir” derler.
Deyin ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bunlara rağmen bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hepten söz anlamayacaklar?
(92/4, Nisâ/77-78)
-547-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Size iyilikten-güzellikten isabet eden şeyler, işte Allah’tandır. Size kötülükten isabet eden şeyler de sizin kendinizdendir. Ve Biz sizi insanlara bir elçi olarak gönderdik. İyi bir tanık olarak da Allah yeter.
Kim Elçi’ye itaat ederse, artık o, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, artık Biz sizi o yüz çevirenlere koruyucu/bekçi olarak göndermedik.
Ve onlar size, “Baş üstüne!” derler. Fakat sizin yanınızdan çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin, sizin dediğinizden başkasını kurarlar. Ama Allah onların geceleyin kurduklarını yazıyor. Artık siz onlardan mesafelenin. Ve Allah’a işin sonucunu havale edin. Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Allah yeter.
(92/4, Nisâ/79-81)
-548-
Onlar hâlâ, Kur’ân’ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.
Ve kendilerine güvenden veya korkudan bir emir geldiğinde onu hemen yayıverirler. Hâlbuki onu Elçi’ye ve kendilerinden olan yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yeten kimseler, onu bilirlerdi. Ve eğer Allah’ın üzerinizdeki armağanları ve rahmeti olmasaydı, –pek azınız hariç– kesinlikle şeytana uymuştunuz.
(92/4, Nisâ/82-83)
-549-
Ey inananlar/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Artık Allah yolunda savaşın! Sen ancak kendinizden sorumlusunuz. Mü’minleri de teşvik edin. Umulur ki Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin baskısını kırar. Ve Allah, baskı kurma yönünden daha çetindir, caydırmada da daha çetindir.
(92/4, Nisâ/84)
-550-
Ey insanlar!
Kim hayır ve iyiliklere aracı olmakla yardımcı olursa, bundan kendisine bir pay vardır. Kim de kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla yardımda bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye güç yetirendir.
Siz bir selâm ile selâmlaştığınız zaman da, hemen ondan daha güzeliyle selâm verin veya verilen selâmı aynıyla iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesâbını en iyi yapandır.
(92/4, Nisâ/85-86)
-551-
Ey inananlar!
Allah, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayandır. O, kesinlikle sizi, kendisinde şüphe olmayan kıyâmet gününde toplayacaktır. Ve Allah’tan daha doğru sözlü kimdir?
Peki, Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü hâlde, siz, ne oluyor da münâfıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimselere kılavuzluk etmek mi istiyorsunuz? Ve Allah, kimi saptırırsa, artık siz onun için asla bir yol bulamazsın.
Münâfıklar, kendileri Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmadıkları gibi, sizin de inanmamanızı, böylece onlarla eşit olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda yurtlarından göç edinceye kadar onlardan yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınan kimseler yahut sizinle ve kendi toplumlarıyla savaşmaktan göğüsleri daralarak size gelenler hariç onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; onlardan bir yakın ve bir yardımcı edinmeyin.
Sonra, eğer Allah dileseydi onları size musallat ederdi de onlar sizinle savaşırlardı. Artık eğer onlar sizden mesafelenip de sizinle savaşmaz ve size barış teklif ederlerse, Allah sizin için onlar aleyhine bir yol tanımamıştır.
Sizden güvende olmak ve kendi toplumlarından güvende olmak isteyen diğerlerini bulacaksınız. Bunlar, ne zaman dinsizliğe, ortak koşmaya geri döndürürlerse, onun içine baş aşağı dalarlar/ hemen atılırlar. Öyleyse bunlar, eğer sizden uzak durmazlarsa ve size barış teklif etmezlerse ve güçlerini çekmezlerse hemen kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. Ve işte bunlar, onların aleyhinde size tanıdığımız apaçık bir yetkidir.
(92/4, Nisâ/87-91)
-552-
Ey insanlar!
Ve hata dışında bir mü’minin, diğer bir mü’mini öldürmesi söz konusu değildir.
Ve kim bir mü’mini, kasıtsız/kaza ile öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturmalı ve ölenin ailesine/varislerine teslim edilecek bir diyet vermelidir. –Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır.–
Eğer öldürülen, mü’min olmakla beraber size düşman bir toplumdan ise, o zaman öldürenin, mü’min bir köleyi özgür bırakması gerekir.
Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir toplumdan ise öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Ve kim bir mü’mini kasten [bile bile, isteyerek] öldürürse, işte onun cezası, içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Ve Allah ona gazap etmiş, onu dışlamış, rahmetinden mahrum bırakmış ve onun için çok büyük bir azap hazırlamıştır.
(92/4, Nisâ/92-93)
-553-
Ey iman etmiş kimseler!
Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, hemen iyice araştırın. Ve size selâm veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, “Sen mü’min değilsin” demeyin. Artık Allah nezdinde çok ganimetler vardır. Önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır.
Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihat edenleri, derece itibariyle oturanlara fazlalıklı kıldı. Ve Allah onların hepsine “en güzel”i vaat etmiştir. Ve Allah, gayret gösterenlere, oturanların üzerine büyük bir ecir; Kendi katından dereceler, bir bağışlama ve merhamet fazlalaştırmıştır. Ve Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
(92/4, Nisâ/94-96)
-554-
Ey inananlar!
Kesinlikle görevli güçlerin, kendilerine haksızlık ederlerken, geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları şu kimselerin durumuna gelince; görevli güçler, “Ne işte idiniz?” derler. Onlar: “Biz yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik” derler. Görevli güçler: “Allah’ın yeryüzü geniş değil miydi, siz orada hicret etseydiniz ya?” derler. Artık, –erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan göçe güç yetiremeyen, kılavuzlandıkları doğru yolu bulamayan kimseler hariç– işte bunların varacakları yer cehennemdir. Ve o ne kötü gidiş yeridir!
İşte onlar, Allah’ın bu kimseleri affetmesi umulur. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
Kim de Allah yolunda yurdundan göç ederse, yeryüzünde barınacak çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Elçisi’ne katılmak üzere evinden çıkar, sonra kendisine ölüm gelirse, o kişinin ecri/ödülü şüphesiz Allah’a düşmüştür. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir.
(92/4, Nisâ/97-100)
-555-
Ey Elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimselerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma çalışmanızdan] kısaltmanızda [eğitimi-öğretimi kısa kesmenizde] sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler, sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve siz seferde olanların içinde bulunup da onlar için eğitim-öğretim verdiğiniz zaman içlerinden bir kısmı sizinle beraber dikilsinler/eğitime katılsınlar. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, yeterli bilgi alıp ikna olduklarında arka tarafınıza geçsinler. Sonra eğitim-öğretim almamış diğer bir kısmı gelsin sizinle beraber eğitim-öğretim yapsınlar ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan habersiz durumda olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örten kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra eğitim-öğretimi tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun, ayakta tutun]. Hiç şüphesiz salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma görevi], eskiden beri mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
Ve o düşman toplumu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyor idiyseniz, artık şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
(92/4, Nisâ/101-104)
-556-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Şüphesiz Biz, Allah’ın size gösterdiği gibi insanlar arasında hükmedesiniz diye Kitab’ı hak olarak indirdik. Siz de hainler için savunucu olmayın! Ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir. Kendilerine hainlik edenleri de savunmayın. Şüphesiz Allah, aşırı derecede hainlik eden günahkârları sevmez.
(92/4, Nisâ/105-107)
-557-
Ey insanlar!
Onlar, insanlardan gizlemek isterler de Allah’tan gizlemek istemezler. Hâlbuki Allah, söz olarak/ karar olarak Kendisinin razı olmadığı şeyleri onlar gece plânlarlarken kendileriyle beraberdir. Ve Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır.
Haydi, siz basit dünya yaşamında onları savundunuz. Peki, kıyâmet gününde Allah’a karşı onları kim savunacaktır? Yahut kim onlara “işlerini bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olacaktır?
Kim bir kötülük işler yahut kendi kendine haksızlık eder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur.
Kim de bir günah kazanırsa, kendi aleyhine kazanmış olur. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Kim de bir hata veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o zaman kesinlikle bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
(92/4, Nisâ/108-112)
-558-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve eğer sizin üzerinde Allah’ın armağanları ve merhameti olmasaydı, kesinlikle onlardan bir güruh sizi saptırmaya çalışmıştı. Hâlbuki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar ve size hiçbir zarar veremezler. Allah, size Kitab’ı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri indirmiş ve size bilmediğiniz şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sizin üzerinizdeki armağanı çok büyüktür.
(92/4, Nisâ/113)
-559-
Ey insanlar!
Bir sadakayı yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören şeyleri veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden kişininki hariç, onların fısıldaşmalarından çoğunda hayır diye bir şey yoktur. Kim bunları Allah’ın rızasını gözeterek yaparsa, Biz, yakında ona çok büyük bir ödül vereceğiz.
Ve kim kendisine doğru yol apaçık ortaya çıktıktan sonra Elçi’ye karşı çıkar ve mü’minlerin yolundan başkasını izlerse, Biz onu döndüğü şeye döndürürüz ve onu cehenneme sokarız. O da ne kötü bir gidiş yeridir!
Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine ortak kabul edenleri bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanları ise, onlardan dilediğini bağışlar. Kim Allah’a ortak kabul ederse elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
Onlar, Allah’ın astlarından, yalnızca dişilere yakarırlar. Ve onlar ancak inatçı şeytana yakarırlar.
Allah İblis’i dışladı. Ve İblis, “Elbette Senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları kesinlikle saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de etinden-sütünden yararlanılan hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını/ölçülendirdiğini bozacaklar” dedi. Ve her kim Allah’ın astından şeytanı yol gösterici, koruyucu yakın edinirse, o zaman şüphesiz o, apaçık bir ziyan ile ziyana uğrar.
İblis, onlara vaatte bulunur ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.
İşte bunlar, varacakları yer cehennem olanlardır. Onlar oradan kaçacak bir yer de bulamazlar.
Ve iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler de; Biz onları, Allah’ın gerçek bir vaadi olmak üzere, içinde sonsuz kalıcılar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Ve sözce Allah’tan daha doğru kim olabilir?
Bu iş, sizin kuruntularınızla ve Kitap Ehlinin kuruntularıyla değildir. Kim kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve o kendisi için Allah’ın astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın ve iyi bir yardımcı bulamaz.
Ve erkekten veya kadından, kim mü’min olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa, artık işte onlar, cennete girerler. Ve hurma çekirdeğinin sırtındaki çukur kadar haksızlığa uğratılmazlar.
Ve din bakımından, iyileştiren-güzelleştiren biri olarak, kendisini Allah için İslâmlaştırandan ve hanif; eski inançlarından dönen biri olarak, İbrâhîm’in dinine uyan kimseden daha iyi-güzel kim olabilir? Ve Allah, İbrâhîm’i “çığır açan-iz bırakan; imam-önder” edindi.
Ve göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca Allah’ındır. Ve Allah, her şeyi iyice kuşatıcıdır.
(92/4, Nisâ/114-126)
-560-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Sizden o kadınlar [yetimlere bakmakla yükümlü kadınlar] hakkında fetva istiyorlar. Deyin ki: Onlar hakkında fetvayı Allah ve ‘kendilerine farz kılınmış olanı vermediğiniz ve kendilerini nikâhlamaya rağbet etmediğiniz kadınların yetimleri hakkındaki ve ezilmek istenen çocuklar hakkında ve yetimler için hakkaniyeti ayakta tutmanız hakkında, Kitap’ta/Kur’ân’da size okunanlar’ verir. Ve hayırdan ne işlerseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah onu en iyi bilendir.
(92/4, Nisâ/127)
-561-
Ey insanlar’
Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca Allah’ındır. Andolsun Biz, sizden önce kendilerine Kitap verilen kimselere ve size Allah’ın koruması altına girmenizi yükümlülük olarak ulaştırdık. Eğer Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örterseniz/ inanmazsanız da, biliniz ki, göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca Allah’ındır. Allah, hiçbir şeye muhtaç olmayandır, her türlü övgüye ziyadesiyle layık olandır.
Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca Allah’ındır. “Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Allah yeter.
Eğer Allah, dilerse sizi giderir ey insanlar! Ve başkalarını getirir. Ve Allah, buna en iyi güç yetirendir.
Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
(92/4, Nisâ/131-134)
-562-
Ey iman etmiş kimseler!
Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık eden kimseler olarak hakkaniyeti tümden ayakta tutanlar/ gözetenler olun. İster zengin olsun, ister fakir olsun, bilin ki Allah, ikisine de daha yakındır. Artık adaleti yerine getirebilmek için boş-iğreti arzunuza uymayın. Eğer eğip bükerseniz veya geri durursanız, biliniz ki şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey iman etmiş kişiler!
Allah’a, Elçisi’ne, Elçisi’ne indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Ve kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve son günü örterse/ inanmazsa, kesinlikle o çok uzak bir sapıklığa sapmıştır.
(92/4, Nisâ/135-136)
-563-
Ey insanlar!
Şüphesiz iman edip sonra örten/inanmayan, sonra iman edip tekrar örten/inanmayan, sonra da Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtüşlerini artırmış şu kimseler; Allah onları bağışlayacak ve onları bir yola kılavuzlayacak değildir.
Mü’minlerin astlarından, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sapanları yol gösterici, koruyucu yakın edinen şu münâfıklara, şüphesiz, çok acıklı bir azabın kendileri için olduğunu müjdele! Onların yanında şan ve şeref mi arıyorlar? Oysa şan ve şerefin tümü Allah’ındır.
(92/4, Nisâ/137-139)
-564-
Ey inananlar!
Ve Allah, size Kur’ân’da: “Allah’ın âyetlerinin örtüldüğünü ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalmadıkları sürece onlarla beraber oturmayın. Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi.
Şüphesiz Allah, sizi gözetleyip duran kimselerin/münâfıkların ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin hepsini cehennemde toplayandır.
Artık Allah tarafından size bir zafer olursa onlar: “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler için bir pay olunca da: “Size üstünlük sağlamadık mı, sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler.
Artık Allah, kıyâmet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere asla bir yol vermeyecektir.
Şüphesiz ki münâfıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya] kalktıkları/toplum içine çıktıkları zaman, ikisi arasında gidip gelen kararsızlar olarak, tembel tembel kalkarlar, mü’minlerle ve kâfirlerle olmazlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah’ı ancak, pek az olarak anarlar. Ve Allah kimi saptırırsa, sen artık ona bir yol bulamazsın.
(92/4, Nisâ/140-143)
-565-
Ey iman etmiş kimseler!
Kendinizden seviyece düşük olan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseleri yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin/yönetici yapmayın. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?
Şüphesiz ki münâfıklar –tevbe edenler, düzeltenler, Allah’a sıkıca sarılanlar ve dinlerini Allah için arıtan kimseler müstesna; artık bunlar, mü’minlerle beraberdirler ve Allah, mü’minlere büyük bir ecir verecektir –, Ateş’ten, en aşağı tabakadadırlar. Siz de onlara bir yardım edici bulamazsınız.
Eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödediyseniz ve iman etmişseniz Allah size azabı ne yapacak? Allah, yapılanların karşılığını verendir ve en iyi bilendir.
(92/4, Nisâ/144-147)
-566-
Ey insanlar!
Allah, haksızlığa uğrayanların dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah en iyi işiten, en iyi bilendir.
Eğer bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerseniz yahut da bir kötülüğü affederseniz, biliniz ki şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir.
Allah’a ve elçilerine inanmayarak Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten, “Biz, bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız” diyerek Allah ve Elçisi’nin arasını ayırmayı isteyen ve böylece imanla Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtme arasında bir yol tutmaya çalışan kimseler; işte onlar gerçek Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin ta kendileridir. Ve Biz, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
Allah’a ve elçilerine inananlar ve onlar arasında ayırım yapmayan kimseler; işte onlar, Allah’ın pek yakında ödüllerini vereceği kimselerdir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir.
(92/4, Nisâ/148-152)
-567-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Kitap Ehli, sizden, kendilerine gökten bir kitap indirmenizi istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz Mûsâ’ya apaçık bir kanıt verdik.
Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ’yı Tûr’a yükselttik.
Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik.
Yine onlara: “Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik.
Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve:
“Kalplerimiz örtülüdür/sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar– ve Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık.
Oysa o’nu öldürmediler ve o’nu asmadılar. Ama onlara, Îsâ, benzetildi. Gerçekten o’nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur.
Onu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah o’nu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
(92/4, Nisâ/153-158)
-568-
Ey Elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
Fakat bu Yahudileşenlerden bilgide derinleşmiş olanlar ve iman edenler, Elçimiz Muhammed’e indirilene ve ondan önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturan, ayakta tutan], vergiyi veren, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir ödül vereceklerimizdir.
(92/4, Nisâ/160-162)
-569-
Şüphesiz Biz, Nûh’a ve o’ndan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, Muhammed’e de vahyettik. İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kûb’a, torunlarına, Îsâ’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a, daha önce kendilerini muhammed’e anlattığımız elçilere, kendilerini Muhammed’e anlatmadığımız elçilere, elçilerden sonra insanların Allah’a karşı bir delilleri olmasın diye, müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebur’u verdik. Ve Allah Mûsâ’ya söz söyledikçe söyledi. Ve Allah en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Fakat Allah, sana indirdiğine –ki onu Kendi bilgisiyle indirmiştir– şâhitlik eder. Tüm âyetler de şâhitlik ederler. Şâhit olarak da Allah yeter.
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce Muhammed’e indirilene/Kur’ân’a inanmayacak kimse yoktur. Kıyâmet günü de, Muhammed’e indirilen/Kur’ân, onların aleyhine iyi bir şâhit olacaktır.
(92/4, Nisâ/163-166, 159)
-570-
Ey insanlar!
Şüphesiz Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş ve Allah yolundan alıkoyan şu kimseler, kesinlikle uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Şüphesiz Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten ve şirk koşmak sûretiyle yanlış iş yapan şu kimseler; Allah, onları bağışlayacak değildir. Onları içinde temelli ve sonsuza dek kalacakları cehennem yolundan başka bir yola da kılavuzlayacak değildir. Ve bu, Allah’a çok kolaydır.
(92/4, Nisâ/167-169)
-571-
Ey insanlar!
Şüphesiz Elçi, size, Rabbinizden hakkı getirdi. Öyleyse kendi yararınıza olarak hakka inanın. Eğer inanmazsanız, bilin ki göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Ey insanlar! Kesinlikle Rabbinizden size apaçık bir kanıt geldi. Ve Biz size apaçık/açıklayan bir ışık indirdik.
Artık Allah’a inanan ve apaçık ışığa sımsıkı sarılan kimseler; Allah, onları, Kendisinden bir rahmete ve fazladan bir armağan olarak bol nimete sokacak ve dosdoğru yol olarak Kendisine kılavuzlayacaktır.
(92/4, Nisâ/170, 174-175)
-572-
Ey Kitap Ehli!
Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah’ın elçisi ve Meryem’e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve Kendisinden bir ruhtur, vahiy aracılığı ile doğmuş biridir.
Artık Allah’a ve elçilerine inanın. Ve “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O’nundur. “Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak Allah yeter.
Mesih ve yakınlaştırılmış melekler [Îsâ’ya inananların Îsâ’ya yardım ettiğine inandıkları güçler], Allah’ın bir kulu olmaktan asla çekinmezler. Ve kim O’na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini yakında; yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, “Bu yeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman Kendisine toplar. İşte o gün yeryüzü, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.
Artık her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.
Artık inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler; Allah, onların ödüllerini tam verecek ve armağanlarından onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır; kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimseler de; onlara çok acıklı bir azapla azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir iyi yardımcı bulamazlar.
(92/4, Nisâ/171-172+93/99, Zilzâl/1-8; Nisâ/173)